Şubat döneminde yasakçı sisteme uymayan, yasakçı düzenin değişmesi için gayret eden veyahut “şimdilik” bir şey yapmasa bile ilerde sistem açısından tehlikeli olabileceği varsayılan insanlarla ilgili infaz kararları veriliyordu. Anlatıldığına göre infaz kararı çıkanların sayısı 11.800 civarındaydı. Çok çeşitli yol ve yöntemlerle infazlara da başlanıyor. 2003 yılına kadar devam eden süreçte bu 11.800 infaz kararından yaklaşık 3.600’ünün uyguladığı anlaşılıyor. Faili meçhul kalan cinayet, kayıp, çatışmada öldürülme, trafik kazası, intihar, evinde veya işyerinde ölü olarak bulunma, gizlice zehirlenme uygulanan yöntemlerden sadece bazıları.
2000’li yılların başında çeşitli evlerin bahçesinde, bodrumunda veya farklı yerlerde füze gibi yerlerden cesetleri çıkarılanlar, bu kapsamda infaz edilen insanlardı. Domuz bağı ile boğularak öldürülenler bu kapsamda can verenlerdi. Bunların bazıları “Kürtçü” bazıları “Bölücü” bazıları da “İslamcı” yaftalarıyla suçlandılar, fişlendiler ve infaz edildiler. Ama ortak yönleri, yasakçı, vesayetçi düzen açısından tehlikeli görülüyor olmalarıydı.
Bu infaz listelerinde adı bulunanların bazıları, durumdan haberdar oldukları için yurt dışına gittiler. Yurt dışına gidenlerden biri de Prof. Dr. Esad Coşan’dı. Yurt dışına giderek hem İslami hizmetlerini devam ettirmek hem de darbeci düzenin hışmından uzaklaşmak istemişti. Ama yasakçı düzenin planı yurt dışında da işlemeye devam etti. Esad Hoca, Avustralya’da 4 Şubat 2001 tarihinde Sidney yakınlarındaki Dubbo şehrinde trafik kazası süsü verilmiş bir cinayetle ortadan kaldırıldı.
Türkiye’deki vesayet sisteminin esas sahibi olan küresel güç, Esad Coşan’ı Avustralya’da bile bulup ortadan kaldırırken, 1999 yılında Türkiye’de güçlü bir başka “İslami hareket” yapının başını kendi ülkesine davet ederek devasa bir çiftlik tahsis ediyor ve fevkalade bir koruma ve himaye altına alıyordu. Söz konusu bu hareket oradan aldığı destek ve himaye ile daha da büyütülecek, sadece Türkiye’nin değil tüm İslam dünyasının içine Truva atı gibi yerleştirilecek ve vakti gelince de kullanılacaktı.
Nitekim 17 Aralık 2013 tarihi ile birlikte bu Truva atı harekete geçti, darbe girişiminde bulundu. Gecikmiş de olsa hükümetin ve halkın feraseti ile oyun bozuldu. Planlar ters tepti. Vesayet düzeninin savaşçıları bir kere daha yenildiler. Bu girişimin nasıl olduğunu zaten hepimiz görerek yaşadık. Bu analizde bundan sonraki kısmı Prof. Esad Coşan’ın bundan tam 24 sene önce 5 Mayıs 1990 tarihinde söylediklerine bırakmak istiyoruz. “Hocamız” “şeyhimiz” “gavsımız” diyerek aklını, mantığını, ruhunu, parasını, ahiretini, kayıtsız şartsız ve İslam’a da aykırı olarak başkalarına teslim etmiş olanların dikkatine sunuyoruz.
5 Mayıs 1990 sohbetinde şöyle diyordu Prof. Esad Coşan:
“İslam’da cemaatle beraber olunması tavsiye edilir. Cemaatle beraber olmak “hakla”, “hakikatle” beraber olmaktır! Tek başına olsa bile, hakikatle beraber olan cemaattir. Hakikatten kopmuş olanlar, milyonlarca da olsa tefrikadadır.”
“Bugün maalesef tüm İslâm âlemi emperyalist güçlerin sultası altındadır. Kuş uçurtmazlar, takip ederler… Hem de kendisi takip etmez… Amerika seni John’la takip etmez, Smith’le takip etmez. Adı senin benim gibi olan Müslümanla takip eder; canına okur. O milletin içinden çıkmış hain vasıtasıyla takip eder ve millete en büyük zararı, kendi içinden çıkmış insanlara yaptırır. Parayla satın alır, ajan edinir ve öyle kullanır.”
“Herkese ajan demiyoruz; metot bilmediğinden, ilimden uzak olduğundan emperyalist onu kullanır, fark etmez. Sahte bir takım organizasyonlar var, topluyorlar insanları etraflarında, ondan sonra onları toptan satıyorlar! Götürüyor, olmadık yere bağlıyor… Mü’min feraset gözüyle bunları anlayabilmeli. Hizmet ediyorum diyen insanları, organizasyonları irfan teraziniz ile tartın!”
“Böyle birtakım insanlara, organizasyonlara körü körüne bağlanmayın! Her birinize istiklâl tavsiye ediyorum. Hür olun, hizmeti kendiniz tespit edin, yapmaya çalışın!”
“Emperyalistlerin türlü oyunları var. İslâm, bir kimsenin hizmetiyle yürüyecek hâle gelirse, o kimseyi yok ederler, öldürürler, satın alırlar, tehdit ederler. Ne yapmak lâzım? Hizmeti yaygınlaştırmak lâzım, herkesin lider olması lâzım. “Tek lider, vazgeçilmez insan…” diye bir şey olmaz. Bakın, Filistinli çocuklarla niye başa çıkamıyorlar? Hepsi lider.”
“Bir lidere, tek hocaya, tek ekibe bağladığı bir yığın insanı, böyle üzüm salkımını sapından tutar gibi, istediği yere götürüyor!”
“Onun için, teşkilât kurdurtuyorlar; teşkilâtın başına kendi adamlarını –hain bir kimseyi– koyuyorlar. Öteki insanların hepsini, üzüm salkımı gibi oraya buraya götürüyorlar.”
“Müsaadeli, ağabeyli, bilmem neyli hizmet olmaz… Tâbî olmayın kimseye! Bana da tabi olmayın! Bana tabi olursanız, beni sıkıştırırlar. Ondan sonra, “Sen bu adamlarına şöyle yap!” derler. İslâm’a, Allah’ın emrine tabi olun! Allah’ın dinine hizmet edin! Tek başınıza olsanız da, hakla beraber olun! O zaman İslâm kalkınır; başka türlü kalkınamaz! “Aa, efendim, dirlik, düzenlik, birlik, beraberlik, organizasyon bozulmasın” diyorlar.
“Her biriniz İslâm için, kendinizin dünyada kalmış tek adam olduğunuzu düşünün. Ama senin gibi aynı hedefe yürüyen başka insanlar varsa; onlarla da işbirliği yap! Yapmıyorsa, silkele at be! Sen onu sırtında taşımak zorunda mısın? Beni sırtında taşımak zorunda mısın? Kimse kimseye hürriyetini vermesin! Hürriyet aziz şeydir. İnsan, ancak Allah’a kul olur.
“Allahım! Ancak sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz.”
SDE
STRATEJİK DÜŞÜNCE ENSTİTÜSÜ
ALPER TAN