İşte aramıza yeni katılan değerli arkadaşımızın ilk köşe yazısı
Merhaba Değerli Okurlar, Bugünden itibaren, bu köşede sizlerle buluşmaktan büyük bir mutluluk ve heyecan duyuyorum.
Ben Ahmet Suiçmez. 34 yaşında, doğuştan görme engelli bir bireyim. Hayatım boyunca karşılaştığım engelleri birer fırsata dönüştürmeyi öğrenirken, yazı yazmak benim için yalnızca bir ifade biçimi değil, aynı zamanda derin bir anlam arayışının en güçlü aracı oldu.
Bu köşede sizlerle hayatı, toplumu, edebiyatı ve insana dair her şeyi konuşacağız. Hayatıma yön veren bakış açımı, şu sözlerle açıklamak isterim: “Görmek yalnızca gözlerle değil, ruhla başlar.” (Helen Keller). Ben de her zaman, hayatı gözlerimden değil, kalbimden ve zihnimden görmeyi öğrendim. İşte bu nedenle yazılarımda yalnızca bir birey olarak değil, aynı zamanda bir hikaye anlatıcısı olarak sizinle buluşmak istiyorum.
Edebiyatın büyülü dünyası ve insanlık tarihine yön veren büyük düşünürlerin ışığında, bu köşede her hafta farklı bir konuyu ele alacağım. İlham aldığım yazarların izinde, sizleri sorgulamaya, düşünmeye ve birlikte yeni ufuklara yelken açmaya davet ediyorum. Tolstoy’un dediği gibi, “Gerçek bir yazar, yalnızca kendi kalbinin sesiyle konuşmaz; o, insanlığın ortak duygularını dile getirir.” Ben de tam olarak bunu hedefliyorum.
Yazılarımda zaman zaman toplumsal sorunlara değinirken, bazen de insan ruhunun derinliklerine bir yolculuğa çıkacağız. Hayatın sıradan görünen detaylarındaki büyüyü keşfetmeye çalışacak, zaman zaman kültür ve edebiyatın geniş yelpazesinde gezineceğiz. Her şeyden öte, ortak değerlerimiz ve duygularımız üzerinden bir bağ kurmaya çalışacağız.
Albert Einstein’ın şu sözünü hatırlamak isterim: “Hayal gücü bilgiden daha önemlidir. Çünkü bilgi sınırlıdır, ancak hayal gücü tüm dünyayı kucaklar.” Yazılarımda hayal gücünü, düşünceyi ve insanın sınırlarını aşan potansiyelini birlikte keşfedeceğiz.
Bu köşe sadece benim değil, hepimizin olacak. Yorumlarınız ve katkılarınızla bu yolculuğu daha anlamlı ve zengin hale getireceğinize inanıyorum. Sözlerin insanları birleştiren gücüne inanarak, burada bir buluşma noktası meydana getirmeyi hedefliyorum.
Hayatın en güzel yanı, her yeni başlangıcın beraberinde getirdiği heyecandır. Bugün bu köşeyle yeni bir başlangıç yaparken, siz değerli okurlarımın desteğiyle her hafta daha ileriye gitmeyi ümit ediyorum.
Sevgi ve saygılarımla, Ahmet Suiçmez
İşte aramıza yeni katılan değerli arkadaşımızın ilk köşe yazısı
3 Aralık Dünya Engelliler Günü: Yine Sadece Bir Gün mü?
Bugün 3 Aralık. Dünya Engelliler Günü. Bugün haberlerde güzel sözler duyacağız, sosyal medyada görseller paylaşılacak, kim bilir belki birkaç etkileyici kampanya bile yapılacak. Ama gerçekte ne değişecek?
Her yıl aynı rutin: Bir günlüğüne “farkındalık” adı altında süslü cümleler kurulur, ardından ertesi gün herkes kaldığı yerden devam eder. Oysa engelli bireylerin hayatında sorunlar bir gün değil, her gün var. Rampasız kaldırımlar, erişilemeyen eğitim imkânları, iş bulmanın imkânsızlığı, dışlanmışlık hissi… Bu sorunlar 3 Aralık’ta konuşulur ama 4 Aralık’ta unutulur. Ve sorunlar yalnızca engellilerin değil, bu sorunları çözmek için harekete geçmeyen herkesin sorunudur.
Erişilebilirlik sadece bir tabela koymak, bir rampa inşa etmek, birkaç güzel kelime söylemek değildir. Bir otobüs durağını uygun hale getirirken otobüsün içine girmeyi imkânsız hale getiren planlamalarla, bir görme engelliyi işe alıp dijital ortamları erişilemez bırakan anlayışla sorunlar çözülmez. Sorun, toplumsal bakış açısında ve zihniyetlerde. Engelli bireylere hâlâ “yardıma muhtaç” gözüyle bakan, onları bir başarı hikâyesine ya da acıma objesine indirgeyen zihniyet değişmedikçe, gerçek anlamda bir adım atılmış olmayacak.
3 Aralık’ta sahte bir farkındalık yaratmak yerine, şu soruları kendimize sormamız gerekiyor:
• İşyerimde, mahallemde, şehrimde engelli bireyler için gerçekten eşit koşullar var mı?
• Onların sorunlarını anlıyor muyum, yoksa yalnızca yüzeysel bir empati mi yapıyorum?
• Engelli bireylerin sesi duyuluyor mu, yoksa hep başkaları mı onlar adına konuşuyor?
3 Aralık bir farkındalık günü olmaktan çıkıp, 365 gün süren bir eylem planının başlangıcı haline gelmelidir. Gerçek değişim, “bugünlük farkındalık” değil, “her günlük eşitlik” yaratmakla olur. Sorun yalnızca fiziksel değil; engel hepimizin zihinlerinde.
Bu günün hakkını vermek istiyorsak, ertesi gün ne yapacağımızı düşünerek başlayalım. Yoksa 3 Aralık, sıradan bir takvim yaprağından öteye geçmeyecek.
Yeterince konuştuk, şimdi harekete geçme zamanı.