Sivas olayları üzerinden birileri mütedeyyin çevreleri suçlayadursun, provokasyonun göbeğindeki isimlerden Arif Sağ, kitabında “Devlet irticayı olduğundan büyük göstermek için Madımak’ı yaktırdı. Biz Alevileri de kullandı” dedi.
Sivas olaylarının yıldönümünde Alevi çevrelerde yıllardır sürdürülen menfi propagandanın etkisi ile yine toplumun Sünni kesimini hedef alan mesajlar veriliyor. Oysa olayın detayları incelendiğinde durumun bu çevrelerin lanse ettiğinden çok farklı olduğu görülüyor.
MUHALİF BAĞLAMA’YA DİKKAT!
Sivas olaylarının nasıl bir tezgah olduğunu görmek için, Alevi kesimin hiç itiraz edemeyeceği bir isim olan Arif Sağ’ın hayatını anlattığı Muhalif Bağlama adlı kitaba bakmak bile yetiyor.
Arif Sağ kendisi Alevi ancak eşi ve annesi Sünni olan bir isim. Ona göre Alevilik bir yaşam felsefesi. Fikren sola kayması ise 12 Mart muhtıra günlerine denk geliyor. O tarihe kadar tek isteği, iyi saz çalmak, para kazanmak ve şehirli olmak olan Arif Sağ sonrasında solcu oluyor. Arif Sağ, Alevi-Sünni ayrımı konusunda da “Türkiye’de Yezid adında adam yoktur. Eğer Türkiye’deki Sünniler, Yezid’in ve Muaviye’nin yapmış olduğunu tasvip etseydiler, sevseydiler, çocuklarına onların adını koyarlardı, koymamışlar. Yani ben ‘lanet Yezid’ demişim, Sünniler de demiş” diyor. Türkiye’de Sünnilerle Alevilerin arasında tarih anlamında bir çelişki bulunmadığını belirtiyor. (Hz. Muaviye konusunda kendisine bazı noktalarda katılmasak ta sözlerine dokunmuyoruz.)
OLAYLARIN TAM GÖBEĞİNDE
Arif Sağ, Mesut Yılmaz’ı daha demokratik bulsa da onu 12 Eylül ürünü gördüğü için sol partilerde siyaset yapan bir isim ve Sivas olayları döneminde de milletvekili olarak mecliste ve olayların tam göbeğinde.
O BİLE TEZGAH DİYOR
Muhalif Bağlama kitabında Arif Sağ açık açık Sivas olaylarının bir tezgah olduğunu söylemekten çekinmiyor. Sağ, “Devlet irticayı olduğundan büyük göstermek için Madımak’ı yaktırdı. Biz Alevileri de kullandı” diyor. (Sağ’ın “devlet”ten kastı “derin devlet” olsa gerek.)
İşte bu noktadan bakınca o zaman işin asıl dizaynı görünüyor. Önce Pir Sultan’ın köyünde yapılan şenliğin neden şehir merkezine alındığı, Aziz Nesin’in hiç Alevilikle alakası yokken neden oraya davet edildiği, olay sırasında neden şehirde görevli pek çok sağlık çalışanının farklı yerlerde oldukları, neden orada bulunan askere müdahale emri verilmediği, neden polis kuvvetinin müdahalede bulunmadığı, Cuma namazı sırasında neden davul çalınarak gerilime zirve yaptırıldığı daha iyi anlaşılıyor.
1978 yılında yine belirli mihrakların tezgahladığı Maraş olaylarında şehir yangın yerine dönmüş vali ise askere emir verme yetkisi olmadığı mazeretiyle müdahale etmemişti. Sonradan bu tip bir facia bir daha yaşanmasın diye mülki idarecilere bu yetkide verilmiş ancak Sivas’ta aynı olaylar bir kez daha yaşanmıştı.
O dönemin valisi Ahmet Karabilgin’in bu işteki fonksiyonu da hala çözülebilmiş değil. O dönemki Sivas Belediye başkanı Temel Karamollaoğlu, Mehmet Ali Birand’ın programında adeta isyan ediyor ve “Emniyet güçlerinin dikkati başka yönlere çekilmiş olduğunu, emniyet güçlerinin sayıca azaltıldığını, 7 saat boyunca müdahale edilmeden bekleneceğine, oraya değilİstanbul’dan Hakkari’den bile destek getirilebileceğini” belirtiyor ancak Vali Karabilgin hala ısrarla, “tugaydan asker istedim, Ankara ile görüştüm, asker sevki çok geç yapıldı ve gelenlerde göstericilerle karşı karşıya gelmeyecek pozisyonda durarak müdahale etmedi, polis ve Vali Karabilgin Sivas’ta yalnız bırakıldı” diyerek kendini savunuyordu.
Vali Karabilgin yıllar sonra Aksiyon dergisine “O kalabalığı erittik, çatışmayı önledik. O topluluk, tekrar bir araya gelip toplantı. Madımak’a hakim olamadık. En yakın askeri birlikten talep ederdik. Onların göndereceği birliğin miktarı, zamanlaması konusunda mülki idarenin fazla inisiyatifi yok. O alandaki komutanın iznine bağlı. Bütün sıkıntı tugaydaki acemi eğitimi bitirmiş askerler. Asayiş ile ilgili çok küçük düzeyde birlik, o da parça parça geldi. 10 tane, 20 tane geldi. Ne yapacaklarını bilmiyorlar. Bu işe yatkın değiller. Toplumsal olaylara nasıl müdahale edilir, bilmeyen şaşkın grup” diyerek kendisini aklıyordu.
2012 yılında olaylardan 19 yıl sonra ise konuşma sırası o sırada Tugay Komutanı olan Ahmet Yücetürk’e gelmişti. Emekli komutan, “Sayın Vali Ahmet Karabilgin acaba vicdanen rahat mı? Elinde polisiniz, jandarmanız, size bağlı alay vardı. Bunları kullandın mı, bunlar neredeydi? Onun vicdanı olayda hayatını kaybeden 37 kişiden dolayı kapkara. Vicdanını aklamayaçalışıyor. Yukarıda Allah var ona hesap verecek. Karabilgin, Sivas gibi yere gelecek en son valiydi.
Sivas Valisi Ahmet Karabilgin, görevini yaptı mı yapmadı mı? O masanın altına girdiği zaman ben arabamla toplumsal olayların içindeydim. Neredeydin Karabilgin? O kafasınıuzatıp camdan bakmadı.
Bir Mustafa Muğlalı olmadım. Olayın olduğu gün acemi askerlerin yemin töreni vardı. Onlar ne yapması gerekiyorsa yaptı, görevini yaptı. Her türlü adli soruşturmayı geçirdim. Bunlardan dolayı hiç kusurlu bulmadılar. Karabilgin’in ilk valiliği, valiliğin ne olduğunu bilmiyor. Toplumsal olaylardan uzak, İl İdaresi Kanunu’nu bilmiyordu. Kütüphanenin tozlarıiçinden getirip önüne koydum. Kimin yetkisinin ne olduğunu bilmiyordu. Sivas gibi yere gelecek en son valiydi” diyerek açık açık valinin müdahale etmediğini ve duyarsız kaldığını belirtiyordu.
Kısaca inek dağa kaçmış, koca dağ yanmış, bitmiş kül olmuş ancak vali bir türlü müdahale etmemişti. Oysaki 1978 Maraş olaylarının ardından Vali, “askere emretme yetkim yoktu” mazeretine sığınınca bu yetkide Valilere verilmişti, vali bey ipe un sermekte pek bir mahirdi. Otelin civarında bekleyen askerler sadece havaya ateş açsa dağılacak olan kalabalığa müdahale edilmesi her türlü yola başvurularak uzadıkça uzamış ve kadayıfın altı kızarınca da Arif Sağ’ın anlattığı gibi otel ateşe verilmişti.
Nitekim önce olayın oluşunu tezgahlayanlar ve hatta ortaya çıkan fotoğraflara göre otelde bulunan kişileri infaz edenler, sonra birden bire alakasız kişileri tutuklayıp yargılamaya ve ölenlerin sayısı kadar kişiye idam cezası vermeye gidiyorlar. Başbağlar adlı Türkmen köyünde kurşuna dizilen yurttaşlarımızdan bahsetmiyoruz bile. Sebep bir Alevi Sünni iç savaşı çıkarmak.
VALİ DE TEZGAH DİYOR
Arif Sağ gibi dönemin SHP’li valisi Ziya Halis de olayın tezgah olduğunu faillerin bulunması gerektiğini düşünenlerdendi. Ancak o hem valinin hem de askerin müdahale etmediğini dile getiriyor.
Oteldeki bazı kişilerin Büyük Birlik Partisi il başkanlığı binasına sığınarak ölümden kurtuldukları, Muhsin Yazıcıoğlu’nun bu kişilerin korunması için her şeyin yapılmasını emrettiğini o dönem BBP ilk başkanı olan Ahmet Yıldız’da dile getiriyor. Ancak Muhsin Başkan’ın şehit edilmesinin ardından bazıları “gülerek yaktın donarak öldün” diye pankart açıyordu.
Yargılama aşamasında yüzden fazla kişiye çok büyük cezalar verildiği halde, bulunamayan 4-5 kişi iken koparılan “zaman aşımı” yaygarasını da unutmamak lazım.
GERÇEKLERDEN BİHABERLER
Konuştuğumuz pek çok Alevi arkadaşımız yargılama aşamasından bihaber durumda. Zaman aşımı olayının kaç kişi için çıktığından da, idam cezası verilenlerden de, hapis cezası alan yüzden fazla kişiden de bihaberler. Onlara anlatılan tek şey “Sünniler Alevileri yaktı” cümlesi.
Bir başka seferinde ise bir avukatın bu zaman aşımı konusunda atıp tuttuğunu gördüğümüzde kendisine şunu sorduk :”Bu olaylardan dolayı yapılan yargılama da kaç kişiye, hangi cezalar verildi ve bu cezalar kanunun hangi maddesine göre verildi.” O ana kadar duraksamadan konuşan adam birdenbire bire konuyu değiştirmeye çalışmaya başladı. Nitekim konuya şahit olanlarda bu kişi uyardılar.
Sebebine gelince Sivas olaylarının sadece başlangıcı değil yargılama aşamasında da çeşitli tuhaflıklar dönmüştür. Çünkü, adeta sokaklardan toplanan zanlılara, “yürüyüş yaptınız, insanları öldürdünüz” denilseydi, bu zanlıların hiçbirine herhangi bir ceza vermek mümkün değildi çünkü zanlılar son derece mantıklı bir şekilde “bu bir asayiş sorunudur, devlet asayiş görevini yerine getirmedi ise bizim suçumuz nedir” diyecek ve serbest kalacaklardı. Yargılamada haksız yere mahkumiyet kararı çıksa bile bu karar AİHM ‘den dönecekti. Bunun yerine Sivas tezgahını kuranlar işi her zaman olduğu gibi kılıfına uydurmayı seçtiler. Zanlıları cinayetten değil de Devlete başkaldırıdan, rejime karşı suç işlemekten yargılayarak cezalandırdılar.
Hepsi bir kenara Başbağlar’da katledilen yurttaşlarımızı kimin öldürdüğünü belirlemeyi bırakın tek bir zanlı bile adalet önüne çıkarılmış değil. Sivas olayları gündeme geldiğinde isimleri anıldığında bile “rövanş” tepkisi çekiyor ve resmen bir katliam arada kaynıyor.
Sivas’ta yaşanan olayın üzerinden bunca yıl geçtikten sonra bile Arif Sağ’ın dikkat çektiği bir çok nokta hala sır. Zaten o da bizim dediğimiz gibi, yargılanıp ceza alanların bu işin sadece bir kısmı olduğunu, gerçek suçluların hala bulunamadığını, asıl suçluların ise bu olaya göz yumanlar, yangına körükle gidenler ve müdahale etmeyenler olduğunu söylüyor. Sağ, devleti yönetenlerin bu olayları seyirci gibi izlediklerini ve eğer zamanında müdahale edilse olayların önlenebileceğini de belirtiyor. Sağ’ın anlattığı arabadan inip, kalabalığın içinde ki oteli yakan kareli gömlekli adamla konuşmasına gelince, bu konuda hala bir tespit yapılabilmiş değil! Hem de video görüntüleri bile ortadayken.
Sivas’ta kurulan tezgahta yitirilen yurttaşlarımıza rahmet diliyor ve bu derin tezgahın bir an önce aydınlanarak, Sünni-Alevi düşmanlığı planlarının ters yüz edilmesini bekliyoruz.