Hızı Bey, İstanbul’un fethinde, ilk olarak İstanbul kadısı ve belediye başkanı olup, vefatına kadar, yani altı sene bu makamda kaldı. Adâlet ve hakkaniyetle işleri yürütüp meşhur oldu.
Hızır Bey, bu vazifeye başladıktan bir müddet sonra, bir Hristiyan mimar yanına gelerek durumunu anlattı ve Fatih Sultan Mehmed Han’dan davacı olduğunu söyledi. O devirde, Avrupa ülkelerinde değil kral mahkemeye vermek, aleyhinde bulunmak bile bir insanın ölüm fermanını imzalamaktan başka bir manaya gelemezdi.
Fatih bugünkü Ayasofya Camisi’nden daha yüksek kubbeye ve daha üstün mimari hususiyetlere sahip bir cami yaptırmak istemiş ve Hristiyan mimar da bu işe talip olmuştu. Fakat bir Hristiyan olarak Müslümanların Ayasofya’dan daha üstün hususiyetlere haiz bir esere sahip olmalarına gönlü razı olmamıştı. Bu düşüncelerle caminin inşaatına başladı.
Mısır’dan bin bir zahmetle getirilmiş olan sütunların boyunu kısaltmış bu yüzden de kubbenin yüksekliği Ayasofya’dan küçük olmuştu. İnşaatın bitmesine yakın inceleme yapan Fatih, sütunların kasıtlı olarak kısa tutulduğunu ve böylece Ayasofya’dan daha üstün bir binanın yapılmamasına çalışıldığını anladı. Sultan’ın emri ile mimarın eli kesildi. Eli kesilen mimar Hızır Bey’in yanına gitti. Olup bitenleri adil Osmanlı kadısına bir bir anlattı Hızır bey,, tam bir sükunetle mimarı dinledi. Daha sonra soruşturup meseleye vakıf oldu.
Hızır Bey, Sultan’ı mahkemeye davet etti. Bildirilen saatte mahkemeye teşkil edilince Sultan da geldi. Eli kesilen mimar ayakta duruyor ve böyle bir mahkemeyi ilk defa gördüğünden ürkek ürkek etrafı seyrediyordu. Sultan, mahkeme salonu olarak kullanılan yere gelince, başköşede bulunan yerde oturmak arzusuyla o tarafa yöneldi. Padişah’ın bu hareketini gören Hızır Bey hiç çekinmeden:
“Oturma begüm! Hasmınla yüzleşmek üzere mahkeme huzurunda ayakta dur” dedi.
Sultan sözünü ikiletmeden söylenen yere geçti. Hızır Bey;
“Sen Murad oğlu Mehmet! Bu zımminin elini kestirdin mi ?”diye söze başladı.
Mahkeme neticesinde “Sen Murad oğlu Mehmet! Bu zımminin elini kestirdiğin için kısas olunacaksın. Senin elin de kesilecek. Eğer zımmiyi razı edebilirsen, onun ve çocuklarının maişetini temin etmek karşılığında elini kesilmeketen kurtarabilirsin.” dedi.
Herkesle birlikte Sultan da tam bir sükûnet içerisinde kararı dinledi. Mimar, bu ulvi karar karşısında daha fazla dayanamadı. Ağlayarak Sultan’ın ellerine kapandı. Ölünceye kadar maişetini temin etmek karşılığında anlaştılar. Mimar da Müslüman oldu.
Mahkemeden birkaç gün sonra Sultan, Kadı Hızır Beyi ziyaret etti. Mahkemede gösterdiği adalete teşekkür edip;
“Eğer bana bir suçlu gibi değil de, bir padişah gibi muamele etseydin seni şu kılıcımla parçalardım.” Dedi.
Hızır Bey de Padişah’a mahkeme esnasındaki hal ve hareketleri için teşekkür ettikten sonra;
“Eğer padişahlığına güvenip dinin emri olan hükme karşı gelseydin seni bu aslanlara parçalatırdım” dedi ve paltosunun iki eteğini çekti. Bakanlar, Hızır Bey’in eteği altındaki iki aslanın sert bakışlarını gördüler “ Böyle sultana böyle kadı.” Demekten kendilerini alamadılar.
Kaynak
Osmanlı Tarihi Ansiklopedisi, 2. Cilt 3. 5. 178-179