Selim Han emredince, toplandı tüm alimler
Şah İsmail hakkında şöyle karar verdiler:
“Kullara yardım eden düşmanları kahreden,
Allah’a hamdlar olsun, o’dur bizi yediren
Nebilerin üstünü Muhammed Mustafa’dır
Salat, Selam aline, ashabına, O’na dır
Ey müslümanlar bilin, şunu iyi anlayın.
Şah İsmail denilen o mel’una kanmayın.
Cihanın resulünü onlar asla beğenmez,
Kur’an’la alay eder, inananı kandırır.
Ehl-i Sünnetten olan ne kadar insan varsa,
Kötüler durur daim, hiç gelmezler insafa.
Salih olan müslüman kanı akıtmak için,
Türlü hile düsünür, iftirası pek çirkin.
Bütün bunlara rağmen doymazlar kan alkmaktan,
Allah’ın evlerini, zevk alırlar yakmaktan
Şah İsmail denilen, murdar olan kişiye
İlah yerine koyup, kapanırlar secdeye.
Sahabe-i kiramın en üstünleri olan,
Sıddık ile Ömer’e, eylerler daim bühtan
Aile validemiz, Peygamber zevcesine,
Utanmadan söverler, zındıklık, mülhiddikle.
Oldu onların işi islamiyeti yıkmak,
Bize düşen görevse, onlardan çok sakınmak.
Biliniyor daima bunların yaptıkları,
Onları reddediyor, islamın kitapları.
Müslümanı sevmeyen, böyle olan kimseler,
Hiç şüpheniz olmasın, mülhid ve kafirdirler
Bizden olan bir kimse onları beğenirse
Kafir olur biliniz, ona rıza gösterse.
Böyle olan kimseler tutulup öldürülür,
Kefenlenmez leşleri, dağ başına gömülür.
Ya Rabbi yardım eyle, sana inananlara,
Zaferler nasip eyle temiz müslümanlara.
Bu fetva üzerine Selim Han ordusuyla,
Müşkülatlar içinde yalklaştı Çaldıran’a.
Yirmi üç Ağustosta bir Çarşama günüydü,
Akçay tepelerinden Sultan Selim göründü.
Ellerinde kırmızı sancaklarla yürüyen,
Mihal oğlu askeri, düşmana vermez güven.
Onların arkasında, yeşil bayrak taşıyan,
Akıncı birlikleri geliyordu pek yaman.
Karaman askerleri pek intizam içinde.
Yürüdü Çaldıran’a çok içten tekbirlerle.
Sağ yanda toz bulutu, içinde ilerlerdi,
Anadolu askeri bize güven verirdi.
Sol başta Hasan Paşa, Rumeli askeriyle,
Fütursuz ilerlerken, gülümserdi herkese.
Nihayet mehteranla geliyordu bir ordu.
Mehter, tekbir sesinden yerle gök inliyordu.
Bu gelen Sultan Selim , çok müthiş heybetliydi,
Silahtarlar, azaplar, korku nedir bilmezdi.
Mehterin gür sesine, atın kişnemesine,
Yürekler dayanır mı, Allah, Allah sesine.
Bitap ve yorgun olan Osmanlı askerine,
Şah hemen saldıracak, ulaşacak zafere.
Düşünce buydu ama umduğu hiç olmadı,
Karşısında dikildi Rumeli askerinin.
Rumeli beylerbeyi Hasan Paşa, pek yaman,
Hiç yüz çevirmeyerek terk eylemiş idi can.
“Allahü ekber” diyen Osmanlı askerine,
“Şah, Şah” diye saldıran düşman, uğradı felce.
Selanik Sancak beyi Ali Bey, Malkoç oğlu
Durmadan dinlenmeden hucüm tazeliyordu.
O da kardeşi gibi, uçtu gitti Allah’a,
Peşinden, Üveys, Sinan sonrada Hasan Ağa.
Niğde Beyi İskender o mücahid kumandan,
O da düştü toprağa, hepsine minnet vatan.
Şah askeri bozuldu, yere düştü leşleri,
Kaçabilen az kişi, Çaldıran’ı terketti.
Şah İsmail mel’unu yaralandı kolundan,
Atla kaçtı kurtuldu, Osmanlı kılıcından.
Savaş sonu sarıldı yiğitlerin yarası,
Şah ordusu olmuştu, cihanın maskarası.
Sahabe düşmanına mezar oldu Çaldıran,
Sana şükürler olsun ya Rab, kurtuldu aziz vatan.