Kalpleri fetheden fatih olmak…
Alemlere rahmet peygamberi örnek almadan tutulan yol düzgün gidilmez.Hem dünya hem de ahret hayatı ancak onu izlemekle anlaşılır ve doğru yaşanır.Bugün onun adını ağızlara alarak yapılan konuşmaların sahipleri acaba yaptıklarını yapabiliyorlar mı? Şahsım adına söylüyorum ki;yazarken bile utanıyorum… Onun idari anlayışını anlatma adına Mekke’nin fethinden bahsetmek istiyorum. Mekke’nin fethi aslında;Peygamber efendimizin yüce ahlakının sonucu,kalpleri fethetmesi olayıdır. Hz. Peygamber (s.a.v.), fetihten hemen sonra Mekke halkına seslenmek istedi. “Herkes Kabe’nin önüne gelsin, Muhammed (s.a.v.) sizinle konuşmak istiyor.” diye çağrıda bulunuldu. Endişeli biçimde herkes toplandı. Henüz İslâm’la müşerref olmamış binlerce Mekkeli müşriğin yanında müslüman askerler de hazır bulunuyordu. Öğle namazı vakti idi. Hz. Peygamber müezzini Bilal-i Habeşî’ye ezan okumasını emretti. O da ezan okumaya başladı: “… Lailahe illallah (Allah’tan başka ilah yoktur)”diye okunduğunda büyük bir kabile reisi olan Attab, hemen yanı başında duran arkadaşının kulağına şunu fısıldıyordu: “Allah’a şükür ki babam öldü, yoksa buna katlanamazdı!” Hz. Peygamber öğle namazını kıldırdı, sonra Mekkelilere dönerek, sordu: “Benden ne yapmamı bekliyorsunuz?” Onlar ise hiç de hak etmedikleri bir merhameti isteyecek söz bulamayarak, utançtan başları öne düşmüş vaziyette şu cevabı verdiler: “Sen soylu bir babanın oğlu, asil bir kimsesin. Senden hayır umarız” Hz. Peygamber’in, tümünün kılıçtan geçirilmesi emrini verme imkanı vardı. Ama O, bunu yapmadı. Güç elindeydi, Mekkelilerin mallarının hepsini müsadere etme vasıtalarına da sahipti. İktidar elindeydi, herkesi köle yapma gücüne de sahip bulunuyordu. O, bunların hiçbirini yapmadı. O, kendisinden bekleneni yaptı. Mekkelilerin utancı karşısında onlara şunu söyledi: “Bugün hiçbir şeyden sorguya çekilmeyeceksiniz.herkesin can güvenliği benim elim altındadır.Gidiniz, hepiniz hürsünüz.”(M.Hamidullah, İslam Peygamberi 1, 268) “Allah’a şükür ki babam öldü, yoksa buna katlanamazdı!” diye arkadaşının kulağına fısıldayan Attab hemen sıçradı, kendisini Hz. Peygamber’e takdim ettikten sonra O’na şunları söyledi: “Muhammed; ben, bir büyük Attab’ım -yani İslâm’ın büyük bir düşmanı.- Şimdi şehadet ediyorum ki, Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur ve yine şehadet ediyorum ki, Muhammed Allah’ın elçisidir!” Sadece Attab değildi o gün müslüman olan; onunla beraber tüm Mekke şehri İslâm’ı kabul etti. Buna mukabil Hz. Peygamber Attab’a şunu söyledi: “Seni Mekke valisi tayin ediyorum.”Herkes şaşırmıştı.Hz. Peygamber, az önce düşman olan bir kişiyi vali tayin etmiş, sonra da şehrin fethi için gelmiş olan Medineli askerlerden bir tekini bile bırakmaksızın, şehirden çekilmiş ve Medine’ye geri dönmüştür. Hz.Peygamber yaptığı her işi ancak Allah için yapmıştır. Mekke’yi de fethederken kendisine Mekke’de yapılanları düşünerek intikam alma duygusuyla değil Mekke’nin, aslı olan tevhid anlayışının yeryüzünde parlayan nuru olması içindir. Peygamberimiz türlü eziyet ve hakaretlerle çıkarıldığı beldesine bir fatih olarak dönmüş, karşısındakiler kendilerine daha önce ona yaptıklarının karşılığı olarak ne ceza vereceğini düşünürken o rahmet peygamberi olmasının sonucu gönülleri fethedecek olan bağışlama yolunu tutarak biraz önce müşrik olan Mekkelilerin kendiliklerinden Müslüman olmalarına vesile olmuştur. Gönülleri fethetmesinin sonucu Medine’den beraber geldiği İslam ordusundan hiç kimseyi orada bırakmadan ve yeni Müslüman olan bir sahabeyi orada vali tayin ederek geri dönmüştür. İslam’daki fetih anlayışının özünü oluşturan Mekke’nin fethi sadece askeri bir harekat olmayıp aynı zamanda gönüllere de yapılan bir harekattır. En büyük Fetih;gönülleri fethetmektir.
Hasan Engin