“Yürüyüş”
Yıllar önce,11 Ekim 1998 tarihinde “İnanca Saygı, Düşünceye Özgürlük için El Ele” adında başörtüsü yasağını protesto gayesiyle bir yürüyüş yapılmıştı. Yollarda çocuklar vardı, dedeler, nineler, başı örtülüler, başı açıklar vardı. Eller birbirine sevgi ve özgürlük adına birleşmişti.
Milyonlarca kişinin katıldığı özgürlük zinciri Cerrahpaşa Tıp Fakültesi önünden başladı. Boğaz köprüsünden Anadolu’ya atladı.Sakarya ve Akyazı bir sevgi seline dönüştü. Belediye başkanımız Recep Yıldırım ve dava arkadaşlarımızla bizler de sahiplendik bu yürüyüşü. Ankara-Bolu-Gerede arası birleşti.Ankara-Artvin ve Ankara-Siirt arasında milyonlarca insan el ele tutuştu. Yurt dışında da onbinlerce kişi elele özgürlük zinciri oluşturdu.
Özgürlük zinciri bir bir başkaldırı değil hak aramaydı. Kimsenin telaşlanmasına gerek yoktu ama telaşlananlar oldu. Bir ayaklanma olarak değerlendirildi.Düşmanlık falan yoktu. “Yok saydığınız biz buradayız, hep beraberiz. Hepimiz kardeşiz bizi anlayın, bizden korkmayın” demek isteyen halk vardı. Yoksa milyonlarca insan olay çıkarmadan nasıl dağılırdı?
İnsanımız barış içinde Ankara’ya mesaj ulaştırmakta yepyeni bir yol başlattı. Bu vesileyle Türkiye “sivil eylemi” tanışmış oldu.
Fakat Rahmetli Bülent Ecevit bu yürüyüşü “Devlete karşı başkaldırı” olarak tanımladı. Oysa ki yıkmadan yakmadan hak aramak “devlet düşmanlığı” nasıl olurdu ki…Bu dramatik yaklaşım ülke nüfusunun milyonlara ulaşan bölümünü düşman ilân etmek anlamına geliyordu ki bu çok yanlış bir yaklaşımdı.Eğer bugün bizden olmayanları kolayca hain ilan edebiliyorsak bu da yanlıştır.
Zamanın Medyası (bu gün de aynı şakşakçışığı yapıyorlar maalesef)bu sevgi zincirini “Büyük tahrik”, “Şeriat Ayaklanması” olarak değerlendirdi.
Polis ise milyonlarca kişinin katıldığı gösterinin arkasında örgüt bağlantısı aradı. Bugün demokratik yazılarını beğenmediğiniz Gazeteci Ahmet Taşgetiren, Akit Gazetesi yazarı Abdurrahman Dilipak, Milli Gazete Yazı İşleri Müdürü Ekrem Kızıltaş, Mazlumder İstanbul İl Başkanının da içinde bulunduğu yüzlerce kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınanların bir kısmı Emniyetteki sorgularından sora serbest bırakılırken,mahkemeye sevkedilenler de daha sonra tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.
Bunları neden yazdım?
Bugünlerde “Adalet” pankartıyla Ankara’dan İstanbul’a eylem yürüyüşü gerçekleştiren CHP genel başkanı Kılıçdaroğlu’nu görünce aklıma o günler geldi. Sence ve bence “Adalet”bu kadar depremden sonra yarım yamalak da olsa var ama o olmadığına inanıyorsa bırakın yürüsün. Şayet düzeltilmesi gereken bir şeyler varsa düzeltilsin.Yürümekle bir şey olmaz merak etmeyin. Çünkü biz bunu yaptık her türlü zorluğa rağmen. Engelleme ve tahrik çabaları yapılan eylemi daha da anlamlı kılar. 1998 özgürlük eyleminde bir sürü insan mağdur oldu. Eylemden sonra işlerinden olanlar da oldu.Bir sürü mağduriyet yaşatıldı. Bugün demokrasi ve özgürlük naraları atanlar buna şahit oldular. Kısacası biz bu zulmü yaşadık. Ama bu zulmü yaşamış insanlar olarak aynı davranış ve tutumları onlara göstermemeliyiz ki öğrensinler gerçek demokrasi neymiş!Yoksa ne farkımız kalır o zamanın siyasetçi ve idarecilerinden.
Kısacası dostlar;
içinde bulunduğumuz bu buhranlı günlerden çıkmanın en kolay ve en çabuk yolu kimseyi ötekileştirmeden karşılıklı saygı ve sevgi çerçevesinde hareket etmek ve hoşgörülü davranmaktır. Yoksa parçalanır gideriz…
Selamlar….
Bazi kisimlara katilmasamda cok sagduyulu bir yazi olmus tebrikler