İsmi = Nefise binti Hasan
Lakapları = Tahîre ve Kerîmetü’t-Dâreyn
Doğumu = 762’de Mekke-i Mükerreme
Vefat = 823’de Kahire
Babası = Hasan olup dördüncü göbekte Hazreti Ali’nin torunudur.
Annesi = Lübâne binti Abdullah bin Abbas
Seyyidet Nefise, dünyaya düşkün olmaması, haramlardan çok sakınması, kerem ve cömertliği ile meşhûr hanım velilerdendir.
Seyyidet Nefise, önce Medine-i Münevvere’ye yerleşti. İmam Cafer-i Sadık’ın oğlu İshak-ı Mu’temen ile evlenerek Kâsım ve Ümmü Gülsüm isminde iki çocukları oldu.
Tefsir, hadis ve başka ilimlerde âlim idi. Halk onun büyüklüğünü kabul ederdi. Çok hadis-i şerif öğrendi. Ayrıca Kurân-ı Kerîm’i ezbere bilirdi. Çok kerâmetleri görüldü. Kabr-i Şerîfi, zamanımıza kadar ziyaret olunmakta ve istifade edilmektedir.
Seyyidet Nefîse “Rahmetullahi Aleyhâ” otuz defa hacca gitti. Gündüzleri oruç tutar, geceleri ibadetle geçirirdi. O üç günde bir yemek yerdi. Efendisinden ayrı hiç bir şey yemezdi.
Seyyidet Nefise’nin zamanında günümüzde kadar Mısır’da bulunanlar ve bütün mü’minler için bereket olduğunu, İslam âlimleri bildirmişlerdir.
Kenini, günahı çok ve dua etmeye yüzü yok bilerek:
“Hastam iyi olursa veya şu işim hâsıl olursa, sevabı Seyyidet Nefise hazretlerine olmak üzere, Allah rızası için üç Yasin okumak veya bir koyun kesmek nezrim, adağım olsun” deyince bu dileğin kabul olduğu çok tecrübe edilmiştir. Burda, Allahü teâlânın rızası için Kur’an-ı Kerim okunup veya koyun kesip, sevabı Seyyidet Nefise’ye bağışlanmakta, onun şefaati ile Allahü Teâla hastaya şifa vermekte, kazayı, belayı gidermekte duâyı kabul etmektedir.
Kocası ve evladı ile beraber Mısır’a yerleşmek için Medine-i Münevvere’den ayrıldılar. Gelmekte olduğunu haber alan halk yollara dökülüp,kendilerine çok hürmet gösterdi. Herkes onları, kendi evinde misafir etmek istiyordu.
Abdullah Cessâs adında veli bir zatın kullanılmayan boş bir evi vardı. Oraya yerleştiler. Herkes, bereketlenmek ve kıymetli sözlerinden istifade etmek için Mısır’ın her tarafından ziyaretlerine gelirlerdi.
Ziyaretine gelenlerin sayısı haddi aşınca, onlarla meşgu olmanın, her an Allahü Teâlâya ibadet etmesine mani olabileceğini düşündü. Tekrar memlekete olan Hicaz’a dönmeye karar verdi. Herkes çok üzülüp yalvardılar ise de kabul etmedi. Nihayet bu durumu, Mısır emiri Sırrı bin Hakem’e arzettiler. Mısır emiri bu haber üzerine, doğruca Seyyidet Nefise’nin yanına gelip Mısır’dan ayrılmak istemesinin hikmetini sordu. Seyyidet nefise ise cevabında: “Mısırda ikamet etmek istiyorum. Lakin ziyaretçilerim çok fazladır. Ben zayıf bir kimseyim. Evimiz de dardır. Ayrıca gelen ziyaretçilerle meşgul olmak mecburiyetinde kalmam, her an Allahü Teâlâya ibadet yapmama mani oluyor.” diye cevap verdi.
Bunları dinleyen Mısır emiri:
“Falan yerde, şahsıma ait geniş bir evim vardır. Onu size hediye ettim, lütfen kabul ediniz.” dedi.
Seyyidet Nefise bunu kabul edince emir çok sevindi. Seyyidet Nefise: “Haftada sadece Çarşamba ve Cumartesi günleri ziyaretime gelsinler. O iki gün anlarla meşgul olurum. Diğer günlerde hep ibadet yapmak istiyorum.” buyurdu.
Seyyidet Nefise’nin yahudi bir kadın komşusunun, felçli bir kızı vardı. Bu kızın annesi hamama gitmek istedi. Kızı da onunla gitmek isteyince annesi: “Olmaz, sen evde yalnız otur” dedi. Felçli kız: “Bari sen gelinceye kadar komşumuzun yanında kalayım” dedi.
Kadın, Seyyidet Nefise’ye gidip çocuğunun arzusunu bildirince, o da kabul etti. Kadın çocuğunu getirip gösterilen bir adaya bıraktı ve kendisi de hamama gitti.
Seyyidet Nefise, diğer tarafta abdest alıyordu. Abdest suyu felçli kızın yanından akıyordu. Allahü Tealanın hikmeti, o kızın aklına, yanından akıp giden abdest suyundan biraz alıp ayaklarına sürmek geldi ve düşündüğünü gerçekleştirdi.
Felçli kız hemen sıhhate kavuştu. Sanki hiç hasta değilmiş gibi ayağa kalkıp yürümeye başladı. Seyyidet Nefise, olanlardan habersiz, öbür tarafta namaz kılıyordu. Kız, dışarıdan gelen seslerden, annesinin hamamdan geldiğini anlayınca, hemen evlerinin kapısına gelip kapıyı çaldı. Annesi kapıya gelip kim olduğunu sorunca:
“Ben senin kızınım” dedi.
Anne hemen kapıyı açtı, kızını sapasağlam karşında görünce gözlerine inanamadı. Sonra: “Nasıl oldu da iyileştin yavrum” diyerek kızına sarıldı. Bir müddet her ikisi de göz yaşlarına mani olamadılar. Felçli kız sakinleşince olanları annesine anlattı. Annesi bu sefer daha çok ağladı ve “Vallahi bizim dinimiz batıldır. Onun dini haktır.” dedi.
Hemen komşusu Seyyidet Nefise’nin yanına gidip elini öptü, ayaklarına kapandı. Kelime-i Şehâdet getirip Müslüman oldu.
Seyyidet Nefise de bu hale sevinip, bu ihsanından dolayı Allahü Tealaya hamdetti.
Felçli kızın babasının ismi Eyyüp olup kavminin ileri gelenlerindendi. Akşam eve geldiğinde kızını sapasağlam görünce aklı başından gidecek oldu. Hanımı, müslüman olduğunu ve hadiseyi anlatınca, şaşkınlığını büsbütün arttı ve :”Ya Rabbi, sen dilediğine hidayet verirsin.Vallahi, islam dini haktır. Bizim şimdiye kadar bulunduğumuz din batıldır.” dedi.
Sonra Seyyidet Nefise’nin hanesine gelip yüzünü, gözünü kapının eşiğine sürdü ve kelime-i şehadet getirip Müslüman oldu.
Kızının iyileşmesi ve annesinin babasının Müslüman olmaları hadisesi, kısa zamanda her tarafa yayıldı ve komşu Yahudilerin bir çoğu İmanla şereflendi.
Rivayet edilir ki, Seyyidet Nefîse zamanında Mısır’da dört tane kız çocuğundan başka kimsesi bulunmayan, ihtiyar bir kadın vardı. Bunlar iplik eğirirler, her cuma ünü ihtiyar kadın ipliği pazara götürüp, yirmi dirheme satardı. On dirheme, iplik yapmak için pamuk, kalan on dirhemle de yiyecek bir şeyler satın alır, gelecek cumaya kadar bunlarla idare ederlerdi. Yine bir cuma günü, ihtiyar kadın bir hafta müddetince eğirdikleri ipliği kırmızı bir beze sarıp, çarşıda satmak için yola çıktı. Bohçayı başı üstünde taşıyordu. Yolda giderken büyük bir kartal gelip, ipliklerin bulunduğu bohçayı kopararak kaçtı. Kadıncağız üzüntüden düşüp bayıldı. Kendine geldiğinde olanları hatırlayıp ağlamaya başladı. Başına toplananlara halini anlatıp: “Bir hafta boyunca çocuklarım nafakasız ne yaparlar?” diye sızlandı. Oradakiler kendisine “Falan yerde Seyyidet Nefise isminde veli bir hanım vardır. Halini ona arzet, bakalım ne diyecek?” dediler.
Kadın gidip Seyyidet Nefise’ye durumu anlattı, o da ellerini kaldırıp dua etti. Kadına da “Sen şimdi evine git, Allahü Teala herşeye kadirdir.” buyurdu.
Kadıncağız evine gitti. Bir müddet sonra Seyyidet Nefise’ye bazı kimseler gelerek: “Biz deniz yolculuğunda idik. Gemimiz bir ara su almaya başladı. Ne yaptıysak su giren yeri bir türlü kapatamadık. Sizi vesile ederek Allahü Teala’ya dua edip bizleri o sıkıntıdan kurtarmasını istedik. O sırada büyük bir kartal göründü. Pençesinde kırmızı bir bohça vardı. Geminin üzerine gelince bohçayı bırakıp gitti. Bohçayı açtık, içinde iplik vardı. Bunlarla gemimizin su sızan yerini iyice kapattık. Bundan sonra selametle memleketimize geldik. Bu halimize şükür için size hediye alarak beşyüz dirhem getirdik, lütfen kabul ediniz.” deyip gittiler.
Seyyidet Nefise Allah’a şükredip ağladı. Sonra o ihtiyar kadını çağırdı. Kadın gelince ona, “Kartalın kaptığı iplikleri kaça satacaktın?” diye sordu. Kadın ise 20 dirheme deyince, Seyyidet Nefise ona beşyüz dirhemi verip hadiseyi anlattı ve “Allahü teala senin her dirhemine 25 kat ihsan etti” buyurdu.